Bazen insan kendini tutmamalı. Bazen içinden geldiği kadar bağırmalı.

Ben bu sayfada bağıramadıklarımı yazdım hep. Kimse okumasaydı da yazacaktım.

Bu da benim bağırma şeklim. Bağırmak her zaman desibelle ölçülmez çünkü.

İsterim ki ben bir gün ölürsem burada yazdıklarımı okusun insanlar. Anlasınlar beni. Sevdiklerim okusun, beni sevenler varsa onlar da okusunlar. Ama tercihim tabi ki ölmeden de anlaşılmak. Oğuz Atay demiş ki “…Beni anlamalısın! Çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum.”  Gerçi ölünce, belki de öldükten yıllar sonra çok daha iyi anlaşıldı söyledikleri, yazdıkları. Benim de umudum bir gün daha iyi anlaşılmak. O zaman daha çok anlatmam lazım. Kimse okumasa bile ben iyi anlatmalıyım. Çünkü yaşarken anlaşılmak konusunda pek umutlu değilim.

Ah! Kafam sütlaç gibi. Nasılsın diye sorsanız, tıbben hayati fonksiyonlarım yerinde diyebilirim. Otomotiv sektörü içinse, kazalı ve ağır hasar kayıtlı ama yürüyeni iyi durumda diye tarif edebiliriz. Bir gurme ise acılı ve çok pişmiş bulabilir şu halimi. Ama bunu bir mühendis gibi en iyi ben tarif ederim; dinamik yüklerin uzun süreli etkisi altında malzemedeki kılcal çatlaklar ilerler ve hasara sebep olurlar, buna “yorulma” denir.

Şu an çok üzgünüm. Dün de hayli kızgındım. Yarın da muhtemelen mutsuz olacağım. Yeterince zaman geçtiğinde ise, stabil. Bu bir süreç. Kızgınlığın yerini üzüntünün aldığı dönemleri sevmiyorum. O geçiş insanın en çaresiz olduğu aşamadır sanırım. Çünkü pişmanlık içerir. Pişmanlık nedir? Bir insanın zamanı geri sarmak isteyip saramamasıdır. Genelde bu şekilde içsel kısır döngülere girer insanlar. Bu tamamen benim elimde değil. Elimde olsaydı değiştirmek için bir şeyler yapardım şüphesiz. Ama ne yazık ki durum böyle. İnsanların mani olamadıkları şeylerin tamamına mukadderat yakıştırması yapmasını şık bulmuyorum. İnsanlar mücadele etmeliler. Bazen yenilmek gerekir. Bir boksör düşünün; final maçına çıkacağı gece kafasında iki seçenek var. Havlu atarsa gümüş kemeri zaten alacak, tatmin edici bir para ödülü zaten cepte. Üstelik dayak yeme riski sıfır. Terlemeyecek bile. Diğer yandan altın kemer alma şansı var. Altın kemer hem daha çok para, hem çok büyük prestij, hem de ciddi bir ego tatmini sağlar. Üstelik yenildiğin takdirde yine gümüş kemeri alacaksın. Memur mantığıyla hareket eden garantici insanları havlu atan boksöre benzetiyorum. Bu yüzden kendime hayatta yediğim hiçbir yumruk için kızmadım. Ama faul varsa tabi ki hakkımı ararım. Kimse beni bel altı oynayarak yenemez! Bakın kimse beni yenemez demiyorum. Hak eden her yumruğun gözümün üstünde yeri var.

Daktilo ile yazı yazdınız mı hiç? İnanılmaz rahatlatıcı bir etkisi vardır. Tuşlara vurmak klavyeyle yazmaktan çok daha tatmin edici bir yazım tecrübesi sağlar. Babam askerliğini yazıcı olarak yapmış. F klavyeyi de gayet iyi bilirdi ben çocukken. Sonra tabi Windows çıktı mertlik bozuldu. Zamanla her yeri o kullanışsız Q klavye sardı. Akıllı telefonlarda bile hep Q klavye var. Oysa ki F klavyede her harfin yeri düşünülmüştü ve çok daha hızlı bir yazım deneyimi sağlardı. İnsanlar toplu olarak böyle saçma kararlar alırlar bazen. Bazen de yalnız saçmalarlar. Yalnız insanlar yalnız saçmalar çünkü. Yalnız yemek yer ve yalnız uyurlar ayrıca. Yalnızlık Allaha mahsusmuş oysa. Çünkü kimse hep yalnız kalmaya dayanamazmış. Ben yalnızlığı severim. Ama kimsesizlik mertebesinde bir yalnızlıktan bahsediyorum. Bağırsam sesim duyulmayacak kadar yalnızlık. Bizim köyde bu mümkün. Çünkü nüfus zaten üç kişi, onlar da yoklar çoğu zaman. Hatta muhtar Bünyamin de öldü geçenlerde, kaldı karısıyla oğlu. Neyse yalnızlık diyordum. Ondan önce de F klavye diyordum ama esas konu yalnızlıktı. Dozajını biz ayarlayabiliyorsak yalnızlık güzel şeydir. Ama konu yalnız bırakılmak olunca başka bir paradoks çıkar karşımıza. O da şudur; bir şeye hiç sahip olamamak mı, yoksa bir şeye sahip olup daha sonra kaybetmek mi daha acıdır? Örneklerle pekiştirir hayat. Bence bu soruya her şartta aynı cevapları veremeyiz. Genelde ikincisi daha acı gibi gelse de bazen birincisi çok daha acı olabilir. Matematiksel olarak mevzuya bakarsak 0 ve 1 vardır. 1-1=0 olduğu kadar 0 tek başına da 0’dır. Hani ah Muhsin Ünlü bir şiirinde der ya; “benim gibi sonsuz bir at, hiç koşmuyorken de attır”

Üzgünüm. Çünkü ben yeniden şarkılar şiirler yazamamaktan, bir daha sevememekten, insanlara asla güvenememekten çok korkuyorum. Kafam hala sütlaç gibi.

Müsadenizle…