Bir futbolcu düşünün. 20 yaşında Flumiense’de, Internacional’de forma giymiş, Brezilya kupasını almış ve 21 yaşında yolu Tarlabaşı’na yani Kasımpaşa gibi bir semte daha çok bir mahalleye düşmüş bir futbolcu. 21 yaşında dünyanın öbür ucundan kalkıp tamamen yabancısı olduğu bir kültüre çok genç yaşta gelmiş birini, bir genci bir futbolcuyu düşünün. Kendinizi böyle bir denkleme yerleştirin ‘X’ yerine. Dünyanın öbür ucuna 21 gibi bir yaşta gittiğinizi düşünün. Ne anlatmak istediğimi galiba böyle anlatabilirim. Nasıl başlamam gerektiğini bilememenin verdiği sıkıntıyla beraber sanırım sosyolojik tahayyül yapmanızı sağlayabilirim bu sözlerle…

 

Rio’nun rastgele bir mahallesinin takımına futbol oynamak için transfer olmak bizler için ne kadar ilginçse Andre Moritz için de Kasımpaşa’ya transfer olmak o kadar ilginçti elbet ki. Ama diğer futbolculardan bir farkı vardı aynı zamanda İtalyan vatandaşı olan bu Brezilyalı, uzun boylu abimizin. O fark ‘bakış açısı’ydı. Diğer futbolcular başka bir ülkeye sadece para kazanmak için giderken o Flumiense’den Kasımpaşa’ya gelişini ‘şans’ olarak özetliyordu henüz yeni geldiğinde kendi çabalarıyla öğrendiği kırık ve sempatik Türkçesiyle. Kasımpaşa’da bir ‘Samet Güzel’ olmadığı içindir ki Türkçe öğrenmesi gerekmiş biraz da Andre Moritz’in. Takıma ilk katıldığı sırada bir antreman sonrası duş alırken Anadoluda’ki deyimiyle ‘anadan üryan’ bir vaziyetteymiş. Sonuç olarak takımda anlık bir şok etkisi yaratmış. Brezilya’da duşların böyle alındığını, Türkiye’de de böyle olduğunu sanmış genç Andre.

Peki, Andre Moritz çok mu iyi futbol oynuyordu? Ya da bu Brezilya’dan gelen genç arkadaşımızı diğer futbolculardan farklı kılan neydi? Öncelikle Andre Moritz çok iyi futbol oynamıyordu.Hatta Kasımpaşa’da ilk 2 sezon yeteri kadar forma şansı bulamadı bile. Dünyaca ünlü yıldızlar adapte olamazken 21 yaşında genç bir futbolcunun farklı bir kültüre adaptasyon sorunu yaşaması çok ama çok doğaldı. Ta ki sıradışı teknik adam Yılmaz Vural takımın başına gelene kadar. O günden sonra Moritz herkesin dikkatini çekmeyi başardı. 3 yıllık Kasımpaşa serüveninde onu farklı kılan iletişiminin üst düzey olmasıydı. Anadili Portekizce dışında İtalyanca, İspanyolca ve İngilizce’yi bildiğini Türkçe için biraz iyi konuştuğunu söylüyordu o zamanlar. Bu topraklar Türkçe konuşan yabancı oyuncuları çok sık görmediği gibi Milli takımda iki kelimeyi bir araya getiremeyen futbolculara aşinaydı. Farklı bir renkti futbolumuz için Andre Moritz ve hâla da öyle tabii ki.

 

Andre Moritz, 3 yıllık anlaşması bittikten sonra kendini Kayseri’de buldu. Taksim’in yanı başından İç Anadolu’ya gelmişti. Türkiye’de bile bu iki iklim arasında yer değiştirince ‘kültür şoku’ yaşandığını düşündüğümüz zaman Andre Moritz’in adaptasyon konusunda gayet başarılı olduğunu düşünebiliriz. Ne yazık ki Kayseri serüveni Kasımpaşa dönemi gibi uzun sürmedi sadece bir sez kalabildi bi sezon kalabildi Kayseri’de aziz kardeşimiz… Bu dönemde bir maçtan sonra verdiği röportajda kendisine koluna yaptırdığı ‘Türk bayrağı dövmesi’ soruldu ve verdiği cevap bizler için biraz düşündürücü ve utandırıcıydı aslında. Andre’nin ağzından şu sözler dökülüyordu:
– herkes diyo ki yalaka için yapti, ama ben yalaka için yapmadim.

Aynı röportaj sırasında Serdar Ortaç dinlediğini, Kayseri’de futbolcu arkadaşlarıyla ‘muhabbet’, ‘makara’ filan yaptıklarını da söylüyor. Yabancı bir futbolcuyu bırakın yabancı bir Türkolog bu sözleri söylese ben şaşırırdım. Andre Francisco Moritz bu sırada mikroblog sitesi Twitter’dan da çok ilginç yorumlar yaptı ve yapmaya devam ediyor. Siz daha önce Acun Ilıcalı’nın ‘Survivor’unu izleyen yabancı gördünüz mü? Ya da Panpa’nın ne anlama geldiğini kimsenin bilmediği ilk zamanlarında takipçilerine ‘panpa’ diye hitap eden bir Brezilyalı futbolcu gördünüz mü? Ya da ‘Fatmagül’ün suçu ne?’ izleyen ve bu kültüre uzak bir kültürden gelen başka bir futbolcu? Andre Moritz bunları yapıyordu. Yani bizim yaptığımızı kısacası, bizim futbolumuza da kültürümüze de çok iyi adapte olmuştu artık.

 

Andre Moritz ağbimiz bir sonraki sezon kendini Akdeniz’de buldu. Artık Mersin İdman Yurdu formasını terletecekti. Aslında Türkiye’nin her yeri onun için pek de yabancı olmadığı yerlerdi artık. Deniz havasını özleyen Brezilyalı çocuk gibi Mersin’de bir sezon geçirdi. Mersin’den takım arkadaşı Çağdaş Atan’a dün attığını gördüğüm ‘tweet’ sonrası kahkahalara boğuldum. Dindar bir Katolik olduğunu düşündüğüm Andre Francisco Mortiz şöyle diyordu malum ‘tweet’inde Çağdaş Atan’a:
-Hayirli cumalar Rabbim dualarimizi kabul etsin insallah” allah kabul etsin abim.

Bu kelimeleri kullanan, iletişimi üst seviyede olan böyle bir futbolcuyu taraftar neden sevmesindi ki? Taraftar değil sadece, taraflı tarafsız herkesin ilgisini ve sevgisini kazanmıştı bu yetenekli ağbimiz. Ama ne yazık ki Türkiye’de geçirdiği 5 sezonun ardından soluğu Güney Londra’da aldı. Tabii öncesinde Glasgow Rangers’a transferi gündemdeyken tarafların anlaşamaması sonucu kendini sezon öncesi Carly Rae Jepsen’in fenomen olan ‘Call Me Maybe’ şarkısı ve güzel kızlarla bir kombine bilet klibi çeken Crystal Palace FC’de buldu. İngiltere Şampiyonasına transfer olan dostumuz artık Türkiye’den ayrılmıştı bizleri de birer Crystal Palace FC taraftarı yaparak hem de…

Peki bugün içimizden biri olan Andre Francisco Moritz ne yapıyor? Güney Londra’da Crystal Palace adına gol atıyor mesela… Bir kanser karşıtı vakfa dikkat çekmek için bıyık bırakıyor. Ara sıra Twitter aracılığıyla Türk, Brezilyalı ve İngiliz takipçileriyle konuşuyor ve ara sıra Türk futbolu ve Türk kültürüyle ilgili yorumlar yapıyor. Türkçe’yi unutmaya başladığı için üzülürken Türk kahvaltısını özlüyor…

Eğer bir Crystal Palace formam olsaydı sırtına yeryüzünde en saygı duyduğum futbolcu olan Moritz’in ismini yazdırırdım. Bir Crystal forması bulursam bunu yapacağıma emin olabilirsiniz. Ve Andre Francisco Moritz! Bu söz de senin için. Gel futbolunu bu ülke topraklarında oynamaya devam et! Yeterince özledik bile seni…

Andre Moritz’i Twitter’dan takip etmek için: @andremoritz10
Işık, sevgi ve muhabbetle…